06 Mayıs 2024 - Pazartesi

Şu anda buradasınız: / İSTİŞHAD EYLEMLERİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ
İSTİŞHAD EYLEMLERİNİN  DÜNÜ BUGÜNÜ

İSTİŞHAD EYLEMLERİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ Mustafa Özcan

İntifada süreçlerinde istişhad eylemlerini Filistin davası üzerinden tanıdık. Bu tarz eylemlerde öne çıkan özellik, asimetrik mücadele yöntemini yansıtmasıdır. Filistinli fedailer korkusuz bir şekilde ölümü göze alarak polis, asker veya bazen de sivil topluluklar arasına dalarak birçok kişiyi de beraberinde götürüyordu. Bu tarz eylemler genellikle istişhad yani savaş meydanında şahadeti arama veya ölümüne düşman saflarına dalmak anlamında kullanılmakta ve şeklinde anlaşılmaktadır.
Bu tarz eylemlerle ilgili bazı istifhamlar yok değil. Sözgelimi bu tarz eylemler sadece günümüzde ve Filistin cephesinde mi yaşandı? Yoksa bu tarz eylemlerin geçmişi de var mı? İslam tarihi boyunca bu tarz eylemler icra edildi mi? Yoksa bu tarz eylemler sadece çağımızın yöntem ve ifrazatı arasında mıdır? Başka asırlarda görülmemiş midir?
Ayrıca orantısız ve asimetrik olması nedeniyle bu tarz eylemlere cevaz verildi mi? Caiz midir, mekruh ve haram mıdır? Peşinen söylemek gerekirse pozisyona göre hüküm değişmektedir. Bazen fazilet ve müstehab olmakta bazen de mekruh vasfı kazanmaktadır. Bazen de hedef kitle üzerinden yani muharip olmayan sivilleri hedef alması halinde savaş mahzurları arasına girmektedir.
İstişhad, çatışma alanında veya tek yanlı eylemle şahadet aramak veya ölümü gözlemek, aramak anlamına geliyor. Dolayısıyla bu meselenin Kur’an tarafından men edilen insanın kendisini tehlikeye atıp atmaması konusuna girip girmediği tartışılmaktadır. Burada hükümler arasında sınırlı güce sahip bir kişinin bir orduya gücü olmadığı halde tek başına karşı durması, çıkmasıdır. Kendisine güveniyorsa ve asimetrik güçleri varsa, buna istinaden düşman ordusunun karşısına tek başına durabilir ve bu kendisini tehlikeye atmak sayılmaz. Ya da düşman saflarının maneviyatını bozmak ve Müslüman safların cesaretini artırmak için fedai tarzında eylemlere girişmek mahzurlu sayılmıyor. Aksine tebcil ediliyor.
Öncelikli olarak günümüzde Filistin’de intifada süreçlerinde başvurulan istişhad eylemlerinin İslam tarihinde bir karşılığı var mıdır? Elbette asr-ı saadetten beri istaşhad eylemleri başka adlar altında sürdürülmektedir. Bu adlardan birisi de ingimas yani düşman saflarına icabında tek başına ve yalın kılıç dalmaktır. Bu ingimas veya istişhad eylemleriyle alakalı olarak Ahmet bin İbrahim bin en-Nahhas ed-Dımeşki ed-Dimyati, “Meşariu’l Eşvak ile Mesari’il Uşşak” adlı kitabında İslam tarihinde ingimas veya istişhad eylemlerine dair 26 hadise aktarıyor.1 Müellif istişhad eylemlerinin sadece tek kişilik bir kahramanlık destanı olmadığını aynı zamanda bazen birkaç kişilik veya küçük bir topluluk suretinde tezahür edebileceğini ifade etmektedir. Nitekim Hazreti Peygamberin bazen bir ordunun peşinden küçük bir müfreze gönderdiği vakidir.
 Müellif Ahmet bin İbrahim bin en-Nahhas ed-Dımeşki ed-Dimyati, kitabının yirmi dördüncü babını müstakil olarak bu konuya ayırmıştır. Talut Kıssası’nı anlatan bir ayette Hazreti Davut ve beraberindeki az bir topluluğun nasıl daha kalabalık bir topluluğu dize getirdiğini anlatmaktadır: “Az sayıdaki nice topluluk, çok sayıdaki nice kalabalığı Allah’ın izniyle yenmiştir.” Bakara Suresi’nin 207. ayetinde kimilerinin Allah rızası karşılığında canlarını sattıkları beyan edilmektedir. İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini feda eder.
İslam uğrundaki ilk fedailerden veya istishad eylemcilerinden birisi tanınmış sahabilerden Süheyb er-Rumi’dir. Müşriklerden bir grup Suheyb’in hicret etmesini engellemeye ve onu bu fikirden caydırmaya çalışırlar. O ise bunu yapanlara meydan okur ve onlara çok iyi bir okçu olduğunu ihtar eder. Pabucu pahalıya satmak istemektedir. Sadaktaki okları üzerlerine boşaltacağını ifade eder. Sadaktaki oklarının bitmesi üzerine de yalın kılıcıyla savaşa devam edeceğini ısrarla söyler. Sadaktaki oklarının bitmesi ve kılıcının körelmesi halinde de kendisine istediklerini yapabileceklerini söyler. Ona şu karşılığı verirler: “Sen aramıza baldırı çıplak, berduş, avare, çulsuz olarak katıldın ve biz senden hicret öncesi aramızda iken kazandıklarını geri istiyoruz. Bunları iade etmedikçe seni bırakmayız! Onun ötesinde nereye gideceğini kendin tayin edersin!” Bunun üzerine Mekke’de geride bıraktığı servetinin yerini onlara haber verir. Bunun üzerine kendisini bırakırlar. Böylece hicret yoluna revan olur.
Tevbe Suresi 111. ayeti, Allah’ın can ve malları karşılığında, yolunda savaşan müminleri cennetle ödüllendireceğini haber vermektedir. Nitekim ayet şöyledir: “Allah müminlerden, kendilerine vereceği cennet karşılığında canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler.” Hazreti Ömer fedailiği ayet doğrultusunda yorumlayarak, dünya karşılığında ahireti satın almak şeklinde izah etmiştir.

İbni Ebi Şeybe’nin Musannef’inde yer aldığı şekliyle Ensar mensuplarından biri Şark cihetinden gelen gayri Müslim bir taburun bir ucundan girdi, diğer ucundan çıktı. Korkusuzca bunu bir iki defa tekrarladı. Bera İbni Azib ve Halit İbni Zeyd ya da Ebu Eyyüb el-Ensari savaşta fedailik veya düşman saflarına tek başına atılmayı, dalmayı ayette geçen kendini tehlikeye atma formlarından biri olarak görmemiştir. Bera İbri Azib kendini tehlikeye atmayı, Allah’tan umut kesme şeklinde yorumlamıştır. Ebu Eyyüb el-Ensari ise İslam hakkında fedakarlıktan sonra Ensarın kendi çıkarlarını koruma dürtüsüne dalması şeklinde izah etmiştir.
Ebu Eyyüb el-Ensari’ye göre, ayette insanın kendisini tehlikeye atmasından maksat savaşı terk etmek ve mal mülk peşine düşmektir. Buna binaen Ebu Eyyüb el-Ensari son anına ve nefesinin son ramağına kadar cihat kafilelerinden ayrılmamış ve İstanbul surları önünde vefat etmiştir.
Beyhaki “Sünen” adlı eserinde tek kişinin veya küçük bir grubun tek başlarına düşman topraklarında cihada çıkmalarının cevazına dair bir bölüm açmıştır. Peygamberimiz de uygulamalarında Abdullah İbni Mesud ve Habbab’ı seriye olarak düşmanla çarpışmaya veya onları takibe göndermiştir. Keza Dihyetü’l Kelbi’yi de tek başına düşman kampları üzerine göndermiştir. Yine Resulullah Amr İbni Ümeyye’nin yanına Ensar’dan birini katarak ikisini düşman üzerine göndermiştir. Abdullah İbni Enis’i de tek başına düşman üzerine salmıştır. Buhârî ile Müslim’in Yezid İbni Ebi Ubeyd’den tahriç ettikleri hadiste Yezid, Seleme İbni Ekva’ya sorar: “Resulullah ile ne üzerine biatleştiniz?” Cevabı kestirmeden şöyle olur: “Ölüm üzerine!”
Enes İbni Malik amcası Enes ibni Nadir’in Bedir Gazvesi’ni kaçırdığını, katılamadığını ve bu nedenle içinde bir ukde kaldığını ve telafi etmenin yollarını aradığını aktarır. Uhud Gazvesi sırasında Müslümanlar sarsılır ve safları dağılır ve Müslümanların yaptıklarından dolayı Enes İbni Nadir Allah’tan af diler. Müşriklerin yaptıklarından dolayı da Allah’a teberri eder. Savaş meydanına dalar ve atılır. Sad İbni Muaz ne yaptığını sorar: “Cennete koşuyorum ve cennetin kokusunu Uhud’dan alıyorum” der. Çarpışmanın bitiminde Enes İbni Malik amcasının cesedinde seksen küsur yara izi saydıklarını söyler. Kılıç yarası, ok sıyrığı ve mızrak yarası arasında toprağa düşmüştür. Ahzab Suresi’nin 23. ayeti onun hakkında nüzul etmiştir. “Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze daima bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi sözünün gereğini yerine getirip O’nun yolunda can vermiş, kimi de sırasını beklemektedir. Onlar, verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.”
İbni Ebi Şeybe’nin ‘Musannef’inde yer alan bir hadiste Muaz İbni Afra Peygamberimize
kulun yaptıkları arasında Allah’a en hoş gelen şeyin ne olduğunu sorar. Peygamberimiz şöyle cevap verir: “Kulun yalın kılıç düşmanın içine dalması ve üzerine yürümesidir.” Bunun üzerine Muaz İbni Afra üzerindeki zırhı atarak düşman içine dalar ve çarpışarak şahadet şerbetine nail olur.
Başka bir hadiste ise iki kulun yaptıklarıyla Allah‘ı memnun ettiği belirtilir. Bunlardan birisi sıcak yatağını ve yorganını ve ailesini terk ederek, bırakarak namaza koşan mümindir. İkincisi de savaşa katılan ve arkadaşlarının ricat etmelerine rağmen ileri atılarak, öne çıkarak canı pahasına mücadeleyi sürdürendir.
Resulullah döneminde istişhad eylemlerine imza atan sahabilerden birisi de Seleme bin Ekva’dır. Tek başına yağmaya gelen düşman müfrezesini takip etmiş ve onları yıldırmış, çil yavrusu gibi dağıtmıştır.
Hadislerin mefhumundan anlaşıldığına göre imamü’l-müslimin tek başına düşman saflarının üzerine atılan, dalan kişi veya kişileri korumak maksadıyla ve şefkatinden dolayı onları bu eylemlerinden men edebilir. Dilerse de tek başına düşman üzerine salabilir. İsteklileri serbest bırakır ve düşman safları üzerine gitmesine engel olmaz. Şahadet talebinde yani istişhad talebinde, eyleminde samimi, kararlı ve maksadı nezih olanlara yol verir. Peygamberimiz Seleme bin Ekva ile Ahrem bin el-Esedi’yi bu pozisyonda engellememiştir. Seleme bin Ekva yüz kişilik bir müfrezenin bile hakkından gelemeyeceği düşman topluluğu üzerine tek başına yalın kılıç atılmış, saldırmıştır.
İbni Asakir “Tarihi Dımeşk” adlı eserinde, Yermük Savaşı sırasında Müslümanlardan bir kimsenin Ebu Ubeyde bin Cerrah ile vedalaşmasını aktarır. O zat, “Ben kararımı verdim öteye gidiciyim yani şahadet şerbetini içeceğim” der ve “Öteye bir mesajın var mı?” diye sorar. Ebu Ubeyde ise gayet tabii bir şekilde, “Hazreti Peygambere selamımızı söyle onun bıraktığı hal ve söz üzerineyiz” der. “Rabbimizin bize vaadini aynisiyle yaşadık” diye de ekler.
Humus yakınlarında Mishel Manastırı baskını da böyle bir kahramanlık hikayesidir. Müslümanlardan bir muharip, karşısında 30 kişilik bir gayri Müslim topluluğu görür. Onlar tek başına buldukları Müslüman kişiye taarruz ederler. Lakin muharip Müslüman çetin cevizdir, ilk hamlede onlardan birkaç kişiyi haklar. Onlar tek kişilik kahraman karşısında tutunamazlar ve Mishel Manastırına sığınırlar. Bunun üzerine kahraman muharip, manastıra girer ve arkadan kapıyı arkadan kilitler. İçeridekilerle savaşa tutuşur ve onlardan birkaç kişiyi haklar ve lakin bağırsakları aldığı yaralar nedeniyle zor durumdadır. Bağırsaklar dışarıya sarkar. Bir eliyle bağırsaklarını tutar diğer eliyle mücadele devam eder. Onu arayan arkadaşları atını dışarıda görünce kapı da sürgülü olduğundan çatı ve tavandan sarkarlar ve arkadaşlarının yardımına gelirler ve onu yaralı vaziyette kurtarırlar. Sonra da bağırsaklarına dikiş atılarak hayata tutunması sağlanır. Kahraman muharip de iyileştikten sonra kaldığı yerden çarpışmalara devam eder. Rum muharipler savaştıkları eşsiz kahramanın ismini merak ederler. Arkadaşlarına, ‘tek başına bize saldıran kişinin ismi nedir?’ diye sorarlar. Yardımına gelenler isminin Busr ibni Ertad olduğunu dile getirirler. Bunun üzerine Rum muharipler şunu söylemekten kendilerini alamazlar: “Kadınlar böyle bir adam doğurmamıştır!”
Sahabelerden Ali İbni Eset ile İkrime İbni Ebi Cehil de bu kahramanlar kafilesinden veya istişhad eylemcilerinden ikisidir. Geçmişteki kusurlarını şehadetle kapatmak ve telafi etmek istemişlerdir.
Taberi de “Tarihi”nde bizde efsaneleşen Battal Gazi’ye temas etmiş ve satırlara dökmüştür.
Bera İbni Malik Müseylemetü’l Kezzab’a karşı verilen Yemame Muharebesi’nde böyle bir istişhad eyleminde bulunmuştur. Savaşın seyri bir bahçede tecelli etmektedir. Bahçenin kapısı kilitlidir ve Müslümanlar bu durumda pek ilerleme kaydedememektedirler Bera İbni Malik bir taktik düşünür ve arkadaşlarından kendisini kalkanların üzerine koyarak bahçeye fırlatmalarını ister. Mızrakların üzerine yerleştirilen kalkanların üzerine konulan Bera ibni Malik çitlerin veya surların üzerinden mancınık gibi bahçeye fırlatılır. Bahçenin içine düşen Bera ibni Malik, on kadar düşmanı bertaraf eder ve kapıyı açmayı başarır ve Müslümanlar bahçeye akın ederler ve savaşın seyri değişir ve Müslümanlar nihayetinde muzaffer olur. Vücudunda seksenden fazla yara izi tespit ederler.
Dünden Bugüne Alimlerin İstişhad Eylemleriyle İlgili Görüşleri
Bu konuda görüşleri öne çıkan âlimlerden birisi Ebu Hamid el Gazali’dir. “İhya-u Ulumiddin” adlı eserinde elmri bi’l maruf nehyi ani’l münker bahsinde bir tek Müslüman dahi olsa küffardan bir bölüğe saldırmasında bir beis olmadığını beyan eder. Ebu Hamid el Gazali emri bi’l maruf ve nehyi ani’l münker konusunda da bir kişinin tek başına mücadele edebileceğini ifade etmektedir.
Emri bi’l maruf dahili cihad sayılmaktadır. Mutezile ve Zeydiler, emri bi’l maruf yaparken şiddet kullanılabileceğini kabul etmişlerdir.
Bazı alimler kafirlerin şevketini kırmak için tek kişilik kahramanlıkların caiz olduğunu ifade etmektedir. Müslümanlarda şahadet ruhunu uyandırmak ve küffarın şevketini kırmak için orantısız mücadele kuralı benimsenebilir.
Muhammed İbni’l Hasan: Ebu Hanife’nin parlak öğrencilerinden ve ashabındandır.
Muhammed İbni’l Hasen de istişhadi eylemleri onaylamış ve buna cevaz vermiştir.2 Ona göre kurtulmak veya düşmanları tepelemek, cezalandırmak için bu yola başvurabilir. Bu gibi gaye ve amaçların dışında nefsini tehlikeye atmak ise mekruh kabul edilmiştir.
Müslümanların salabetini artırmak için düşmanların korkutulması yoluna gidilebilir. İslam dinini aziz kılmak ve düşmanlarını zayıflatmak dinde azim bir makamdır. Allah cennet karşılığında dünyada Müslümanların mallarını ve canlarını satın almıştır.
Müslüman alimler nezdinde mübareze veya düello da ittifakla caiz hususlar arasındadır. Bunda hiç hilaf yoktur.
Tehzibu Kitab: Meşarii’l Eşvak ila Mesarii’l Uşşak, Daru’l Ulum Linneşri ve’t Tevzii, s.204.
Tehzibu Kitab: Meşarii’l Eşvak ila Mesarii’l Uşşak, Daru’l Ulum Linneşri ve’t Tevzii, s.206.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul